Gündem
Devlet garantili projeler bütçeyi rehin aldı

Türkiye’de, hızlı artan enflasyon ve pahalılık son dönemde maaş ve gelirleri eritti. Ancak hükümet asgari ücret artışına kapıyı kapatmanın yanı sıra emeklilerin bayram ikramiyesine de enflasyon zammı yapmadı.
Nedeni ise ödenecek enflasyon farkına bütçeden kaynak ayrılamaması.
Peki bu kaynak gerçekten bulunamaz mı?
İktisatçılar kamu özel iş birliği projelerine verilen garantilere dikkat çekiyor. Buna göre kamu kaynaklarının nereye aktarılacağı bir tercih meselesi. İktidarın bu noktadaki tercihi ise “verimsiz” projelerden yana.
Türkiye’de kamu özel iş birliği projelerine verilen garantiler önemli tartışma konularından biri.
Toplam yük 153 milyar dolar
Şehir merkezinden uzak hastaneler, yeterli sayıda yolcunun kullanmadığı havalimanları, araç sayısı öngörülenden oldukça az olan köprü ve otoyollar…
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’na (TEPAV) göre hükümet, havalimanı projelerine 7,3 milyar, otoyol ve köprü projelerine 32,1 milyar, şehir hastanelerine 78,2 milyar, Akkuyu Nükleer Santrali için ise 35 milyar dolarlık gelir garantisi sağlamış durumda. Kamu özel iş birliği projelerine verilen gelir garantilerinin bütçede oluşturduğu toplam yük yaklaşık 153 milyar dolar.
Osmangazi Köprüsü’nde 40 bin, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde 135 bin, Çanakkale Köprüsü’nde 45 bin araç geçiş garantisi bulunuyor.
DW Türkçe’ye konuşan Devlet Planlama Teşkilatı eski uzmanı Prof. Dr. Uğur Emek, yapılan köprü ve otoyollarda gerçekleşen gelirlerin garanti edilenin altında kaldığına işaret ediyor: “Bu yolların, köprülerin kullanılmadığını görüyoruz. Çünkü yanı başında bedava devlet yolu var.”
Sayıştay’ın tespitlerine göre, 2020 yılında Avrasya Tüneli için 25 milyon 376 bin 878 araç geçiş garantisi verilmişti. Ancak geçen araç sayısı 12 milyon 609 bin 103’te kaldı. Devletin kasasından tüneli işleten şirkete 456 milyon 310 bin TL ödeme yapıldı.
“Test yapılsa ödenemeyeceği görülürdü”
Uğur Emek, Osmangazi Köprüsü’nün ücretinin yapılan sözleşmeye göre 668 lira olduğunu söylüyor. Köprüden geçişi teşvik etmek için ücretin 184,5 liraya düşürüldüğünü ifade eden Emek, aradaki 483,5 liralık farkın bütçeden karşılandığını belirtiyor.
Emek, “Asgari ücretin 4 bin 250 lira olduğu bir ülkede İstanbul’dan çıkıp Gebze’ye İzmir, Bursa, Orhangazi, Balıkesir, Savaştepe’ye, İzmir’e gittiğiniz zaman o projede 1065 lira tek yönlü ödeme yapmanız gerekiyor sözleşmeye göre. Geri dönüşte 1065 daha yapacaksınız. Size yapar mı 2130 lira. Zamanla gördük ki bu ödenemez. Test yapılmış olsaydı ödenemeyeceğini önceden görecektik” diyor.
Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu mart sonunda hükümetin günlük 45 bin araç geçiş garantisi verdiği Çanakkale Köprüsü’nden bir günde 6 bin araç geçtiğini açıkladı. Prof. Emek, Çanakkale Köprüsü için de sözleşmede belirlenen 285 liralık geçiş ücretinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 200 lira olarak açıklandığını hatırlatıyor. Buradan da geçiş başına 85 lira devletin kasasından ödeniyor.
Fazladan 750 milyon euro ödendi
Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bütçesinin yüzde 65’inin garanti ödemelerine ayrıldığına işaret eden Uğur Emek, Çanakkale Köprüsü ile ilgili ise önemli bir detaya dikkat çekiyor.
Emek, köprüyü 2023 metre yapmak için fazladan 513 metre uzatıldığını söylüyor: “Çanakkale köprüsünü yapmak 1960 yılından beri bu işletmecinin hayaliymiş. Ama onun hayalindeki proje, ki bunu yurt dışı kongrelerde falan sunmuşlar, 1510 metreymiş. Niye 2023 metre yapıyorsunuz? Cumhuriyet’in 100’üncü yılına denk geliyor, ne olacak öyle yapılsa diyorlar. Efendim o 1510 metreyle 2023 metreyi karşılaştığımızda arada yüzde 25 fark var. Köprünün maliyeti 3 milyar euro diyorsunuz. O zaman 750 milyon euroyu biz gösteriş için sokağa atmışız.”
“Çanakkale Köprüsü’nün bana ne faydası var?”
Bir projenin ulusal ekonomiye faydası varsa bu projeye ilişkin kaynağın vergi mükelleflerinden sağlanabileceğini vurgulayan Emek, “Sosyal kapital için eğitimli insana ihtiyacımız var. O zaman Türkiye’deki eğitim sisteminin finansmanını biz karşılayacağız. Sağlıklı insana ihtiyacımız var mı? Buna kimse itiraz edemeyecek. Hep beraber 84 milyon bunu ödeyeceğiz. Bunu adalet için de sayabilirim, güvenlik için de. Çanakkale Köprüsü’nün bana ne faydası var? Birisi bana söylesin. Ben niye ödüyorum?” diye konuşuyor.
Havalimanlarına verilen garantiler
Köprü ve otoyolların yanı sıra havalimanlarında da uçuş garantilerine ulaşılamaması nedeniyle; şirketlere 2015’te 42, 2016’da 47.4, 2017’de 60, 2018’de 65, 2019’da 133, 2020’de 172 milyon dolar garanti ödemesi yapıldı.
Kütahya, Afyon ve Uşak illerine hizmet vermek üzere 2012’de açılan Zafer Havalimanı da zarar etmeye devam ediyor. CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın CİMER’den aldığı yanıtlara göre, yolcu garantisi ile yapılan havalimanını işleten şirkete 2012-2022 yılları arasında 53 milyon 982 bin euro garanti ödemesi yapıldı. Yılın ilk üç ayında şirkete ödenecek garanti tutarı 1 milyon 734 bin 972 euroyu buldu. Bu rakam güncel kurla 27,5 milyon lirayı geçiyor.
Şehir Hastaneleri’nin payı
Uğur Emek, Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinin yüzde 25’inin de şehir hastaneleri için ayrıldığına dikkat çekiyor. Bütçenin garantilerle doldurulduğunu söyleyen Emek, sağlık harcamalarının milli gelirdeki payının 3.8’e düştüğüne işaret ediyor.
Prof. Dr. Emek, “Çalışan devlet hastanelerini kapatıyorsunuz. Onun yerine şehir dışında bir hastane yapıyorsunuz. Şimdi bunun bir rasyonelliği olabilir mi” ifadelerini kullanıyor.
“Kaynak verimsiz projelere aktarılıyor”
Sınırlı kaynakların özenli kullanılması gerektiğine işaret eden Emek, “Önceliklendirme çok önemli. Birincisi, verimsiz projeye para aktarıyorsanız, öncelikle verimsiz olduğu için kötü bir projeye para aktarmış olursunuz. İkincisi de daha iyi bir projeden vazgeçmiş olursunuz. İki tane kötülük var burada” diyor.
Peki bu kaynaklar çalışanlar ve emekli için kullanılamaz mı?
Enflasyondaki hızlı yükselişe rağmen asgari ücret artışına gitmeyen hükümet, emeklinin bayram ikramiyesine de zam yapmadı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, 19 Nisan’da yaptığı açıklamada, “Bayram ikramiyelerine yönelik artış gündemimizde yok. 28-29 Nisan’da ödemeler yapılacak. İki bayramda maliyet 25 milyar lira seviyesinde. Emeklilere 1100 lira ödenecek” dedi.
“Asgari ücretin 5 bin liraya çıkması mümkün”
DW Türkçe’ye konuşan çalışma ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, bütçeden sermaye destekleri için ayrılabilen kaynakların, emekliler için ya da asgari ücretin üzerindeki prim yükünü azaltmak için kullanılabileceğine dikkat çekiyor.
Çelik’e göre devlet, emekli aylık ve gelirlerinin artırılması için Sosyal Güvenlik Kurumu’na bütçeden kaynak aktarabilir. Sosyal Güvenlik Kurumu da emeklilere daha iyi bir aylık ve bayram ikramiyesi ödeyebilir.
Sosyal güvenlik prim ödemelerinde işverenlerin yüzde 5’lik payının devlet tarafından karşılandığını belirten Çelik, son 10 yılda bütçeden işverenlere aktarılan sigorta primi desteğinin 174 milyar lirayı bulduğunu söylüyor. Sadece 2021 yılında aktarılan 25 milyar TL’nin bütçenin yaklaşık yüzde 2’sine karşılık geldiğine dikkat çekiyor.
“İşverene nasıl prim desteği sağlanıyorsa asgari ücretli üzerindeki sigorta primi yükü de Hazine tarafından ya da bütçeden karşılanabilir” diyen Çelik’e göre bu şekilde 4 bin 250 lira için olan asgari ücretin hiçbir zam yapılmadan 5 bin lira olabilmesi mümkün.
Bayram ikramiyesi 2 bin lira olabilirdi
Son dönemin önde gelen tartışma konularından biri de kur korumalı mevduatlar. Düzenlemeye göre şirketler ve kurumlar, döviz ya da altın hesaplarını, kur üzerinden Türk Lirası mevduatlara çevirebiliyor. TL’nin dövize karşı düşüşünün banka faiz oranlarını aşması durumunda ise bu kurum ve şirketlerin uğradığı zararlar telafi ediliyor. Ancak düzenleme yüksek gelir grubuna servet transferi yapıldığı yönünde eleştiriliyor.
Aziz Çelik, kur korumalı mevduat hesapları için bütçeden sadece mart ayında 11,7 milyar liralık kaynak aktarıldığına işaret ediyor.
Türkiye’de 13,6 milyon emekli bulunduğunu belirten Çelik, “11,7 milyar lira bayram ikramiyesine aktarılsaydı, emekliye 856 lira daha ödenebilecek ve bayram ikramiyesi 1956 liraya ulaşacaktı” diyor.
“Kaynak başka yerde kullanılıyor”
Aziz Çelik’e göre, kur garantili mevduat sahipleri, araç garantili köprüler, yollar ve hasta garantili hastanelere verilen destekler ciddi bir yük oluşturmalarının yanı sıra bütçede kaynak olduğunun da bir işareti: “Yani kaynak var mı? Evet, kaynak var ama kaynak başka yerlere kullanılıyor.”
İktisatçılara göre, iktidarın bütçe planlamasındaki tercihleri nedeniyle, geniş halk kesimlerinden alınan vergilerle elde edilen kamu kaynakları, sermaye ve yüksek gelir gruplarına aktarılıyor.
Türkiye’de 1986-2020 yılları arasında imzalanan 252 adet kamu özel iş birliği sözleşmesinin yüzde 70’i 2003 yılından sonrasına ait.
Gündem
Süleymancılara ait Fazilet Yapı davasında Melih Gökçek de müdahil

Süleymancılar soruşturmasında yeni gelişme: ‘Ucu Ankara’ya çıktı, Melih Gökçek’in adı geçiyor’
Hakkında dolandırıcılık soruşturması yürütülen ‘Fazilet Yapı’ şirketi yöneticilerinin, Ankara’daki Ata Yapı’nın da yönetiminde olduğu ortaya çıktı. Dosyada Melih Gökçek’in de adı geçiyor.
Süleymancılar tarikatı yönetimindeki ‘Fazilet Yapı’ şirketi ile ilgili birçok isme yönelik, “Dini duyguları istismar ederek dolandırıcılık, tehdit ve şantaj” suçlarından İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturmalar başlatılmıştı. Fazilet Yapı yöneticilerinin, Ata Yapı’nın da yöneticileri olduğu ortaya çıktı.
Ankara’da konut satışı adı altında yurttaşları dolandırarak mağdur ettiği belirtilen ‘Ata Yapı’ isimli şirkette gizli ortak olduğu iddia edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Eski Başkanvekili ve Fazilet Partisi Kurucusu İsmail Alptekin hakkında soruşturma başlatıldı. Dosyada Eski Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek’in ismi de geçiyor.
‘Gizli ortak eski vekil İsmail Alptekin’
Fazilet Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti. isimli şirketin gizli ortağı ve isim babası olduğu iddia edilen TBMM Eski Başkanvekili Fazilet Partisi Kurucusu İsmail Alptekin ile firma yetkilileri hakkında ‘özel ve kişisel verileri ele geçirmek, tehdit ve şantaj’ suçlarından soruşturma başlatıldı. Ata Yapı yöntemlerini sürdüren Fazilet Yapı yöneticilerine yönelik, tehdit ve şantaj suçlamalarıyla haklarında yine suç duyurusunda bulunulduğu bilgisine ulaşıldı. Soruşturma dosyasında İsmail Alptekin hakkında ‘gizli ortak’ ifadeleri geçiyor.
Melih Gökçek’in de adı geçiyor
soL’un ulaştığı bilgilere göre, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma da, ‘özel ve kişisel verileri ele geçirilmek suretiyle tehdit ve şantaj’ yapıldığına ilişkin ifadeler ortaya çıktı. Dosyada, şirket yetkilileri S.Ç., H.H., M.Ç., H.N.Ç., F.S.Ç., T.Ç. ve S.Ç. ile birlikte Fazilet Parti kurucusu İsmail Alptekin ile Ankara Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Melih Gökçek, Fazilet Yapı isimli şirkette ‘gizli ortak’ olduğu iddiasının bilgisine ulaşıldı.
‘Ata Yapı’ ile başlamışlar, ‘Fazilet Yapı’yla devam ediyorlar
Konuya ilişkin konuşan şikayetçi T.A., “Ankara merkezli ‘Ata Yapı’ firması üzerinden bir çok insanı dolandırarak mağdur ettikleri için yargılanan suçlular hakkında adil bir yargılama olmamış diye düşünüyorum. Belli ki mahkemelere de devlet gücünü kullanarak siyasi anlamda müdahale edilmiş ki, şüpheliler günümüze kadar elini kolunu sallayarak gelebilmiş. Kaldı ki yine aynı yöntemlerle bu defa ‘Fazilet Yapı’ ismiyle vatandaşları mağdur etmeye de devam ediyorlar. Haklarında bir çok suç duyurusu ve bazı yargılamalar yürütülürken, şüphelilere yönelik yeni şikayetler de yağıyor. ‘Ata Yapı’ da başlayan eylemler, ‘Fazilet Yapı’yla devam ediyor” ifadelerini kullandı
‘Geçmişte önlem alınsaydı, bugün bu yaşananlar olmazdı’
T.A. açıklamalarına şöyle devam etti:
“Şahsımızı da dolandırdıkları için haklarında soruşturma yürütülen şüpheliler haklarını arayan mağdurları susturmak için de, kişisel verileri ele geçirmek’ suretiyle tehdit ve şantaj yaptılar. Geçmişte önlem alınsaydı eğer, bugün yapılan bu eylemler olmaz ve mağdur olan bizlerin başına da bunlar gelmezdi. Tedbir alınamıyor, ve suçluların hala korunduğunu düşünüyorum. Haklarında halen de hiç bir şey yapılamıyor. Geçmişte önlem alınsaydı, bugün bu yaşananlar olmazdı.”
‘Öldürseler de haklı mücadelemden vazgeçmeyeceğim’
T.A., şikayet dilekçesinde de, “Şüphelilerle aramda dolandırıcılık eyleminden ötürü husumet vardır. Kendileri müteahhitlik firmaları üzerinden daire satacakları vaadiyle dini duygularımızı da istismar ederek, ailemle beni kandırmış ve peşin ücret almışlardır. Daha sonra yıllarca oyalamışlardır. Bu konularda kendileri hakkında evvelce yargıya başvurdum ve bu nedenle de bazı dosyalar mevcuttur. Bu mücadelemden beni vazgeçirmek için karşı taraf yeni baskılar, şantajlar, tehditlerde bulunmaktadır. Devlet görevlileri ile birlikte özel ve kişisel bilgileri ele geçirmek suretiyle şahsıma ve aileme tehdit ve şantaj yapılmaktadır.
Kamu görevlileri de yetkilerini kötüye kullanarak bu suça iştirak etmiştir. Beni öldürseler bile haklı bu davamdan vazgeçmeyeceğim için yeni tarihli bu suçları da ihbar etmek istiyorum” ifadelerine yer verdi.
Ne olmuştu?
Süleymancılar Cemaati yönetimindeki “Ümraniye Fazilet Yapı-Fazilet Emlak” firması ile aralarında cemaat lideri Alihan Kuriş’in yardımcısının da bulunduğu birçok isim hakkında; “Dini duyguları istismar ederek dolandırıcılık”, “tehdit ve şantaj” gibi suçlardan soruşturma başlatılmıştı. Konut satın alan ve ödemesini de peşin yaptıkları halde dolandırılan mağdurlardan T.A.’nın şikayetiyle başlatılan soruşturmalara ilişkin yayınlanan haberlerin kaldırılması için T.A.’ya tehditlerde bulunan dolandırıcılar hakkında şikayetçi olan mağdur sayısı da artmıştı.
Son olarak, Cemaat lideri Alihan Kuriş, ”Ümraniye Fazilet Emlak-Fazilet Yapı adı altında cemaat bünyesinde görevli bulunan Selim Çifçi, Seyfettin-Seyfi Çifçi, Mehmet Çifçi, Tunahan Çifçi, Fatih Sühan Çifçi ve Hamza Hatipoğlu ile hanım gruplarından Havva Nihal Çifçi, Melek Çifçi, Sevim Çifçi, Anastassıa Çifçi ve bu kişilerin birinci derecedeki yakınları ile cemaatimiz ilişiğini kesmiştir. Bundan böyle bu kişilerin kurslarımıza girişleri ve kendileriyle görüşülmesi kesinlikle yasaklanmıştır” şeklinde kamuoyuna duyuru yapmıştı.
Gündem
Tolgahan Demirbaş, cinayetten dokuz ay önce Sinan Ateş’in peşine düşmüş

Gazeteci Barış Terkoğlu, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’e yönelik suikastla ilgili yeni bilgileri paylaştı. Buna göre eski Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş, cinayetten dokuz ay önce Ateş’in peşine düşmüş.

MHPKK Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ve MHPKK Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’a yakınlığıyla bilinen Demirbaş’ın cinayetin siyasi ayağındaki kritik halka gibi göründüğünü dile getiren Terkoğlu, “Haliyle, devletin cinayeti çözmeye çalışan kanadı onun üstüne yoğunlaşırken soruşturmanın yukarıya doğru uzanmamasını isteyen bir başka taraf ise Demirbaş’ı kurtarmaya çalışıyor” ifadesini kullandı; ardından şu bilgileri verdi:
“(…) Peki Tolgahan Demirbaş’la ilgili deliller neler?
Ankara’da soruşturmayı yürütenler bu soruya ‘çok’ yanıtını veriyor. Ancak bugün size kulislerden değil, soruşturma dosyasının içindeki somut bilgilerden bahsedeceğim.
Önce bir kafeden söz edeyim: Marco Pascha. Kafe Kayseri merkezli. Ankara’daki şubeleriyle büyümüş. Sahibi olan Aytaç Ataç ise 11 yıldır buranın başında. Ataç’ın, Ankara Gölbaşı’nda şirketi Selçuklu AŞ. adına kayıtlı, 74 dönümlük bir arazisi var. Gözlerden uzak bir çiftliği bulunuyor.
Aytaç Ataç, Sinan Ateş cinayetinde gözaltına alındığında, kimse neler olduğunu anlamadı. Ta ki 23 Ocak’ta Emniyet’te verdiği ifadeye kadar…
Anlattığına göre Tolgahan Demirbaş ile 8 senedir arkadaştı. Ataç, ‘Tolgahan Demirbaş’ı eski Ülkü Ocakları başkan yardımcısı olarak bilirim’ diye anlatıyor. Demirbaş, Ataç’ın kafesine nargileye geliyor, çiftliği, sahibi Aytaç Ataç olmadan da kullanıyor.

Sinan Ateş’in katledildiği 30 Aralık günü, cinayetten 2.5 saat önce, saat 11 civarında, Demirbaş, Ataç’ı aradı. ‘Bugün çiftliğe gidecek misin’ diye sordu. Ataç, ‘Gitmeyeceğim’ dedi.
Ataç, saldırıyla ilgisi olmadığını, cinayeti sosyal medyadan öğrendiğini iddia ediyor. Cinayet sonrasında Ataç ile Demirbaş arasında bir konuşma olmuş. Ataç, Demirbaş’ı arayarak Sinan Ateş’e saldırıyı sormuş. Demirbaş, bilgisi olmadığını söyleyerek kapatmış. Birkaç gün sonra da aynı diyalog geçmiş. Peki gerçekten öyle miydi?
Yanıtı için, size tutuklanan bir başka isimden, Çağlar Zorlu’dan bahsedeyim. Diyeceksiniz ki Çağlar Zorlu, Aytaç Ataç, Tolgahan Demirbaş arasında nasıl bir ilişki var?
Ataç, Çağlar Zorlu’yu nasıl tanıdığını polise şöyle anlattı:
‘Çağlar Zorlu’yu, 2-3 yıl kadar önce, Kayseri’den bir arkadaşım vasıtasıyla tanıdım. Çağlar’ı bana tanıştıran arkadaşım, MİT’te memur olarak görev yaptığını söylemişti. Daha sonra Çağlar’ın Kömür İşletmeleri’nde çalıştığını öğrendim. 2022 yılının ocak veya şubat ayında, kafeme müşteri olarak geldiklerinde, aynı masada oturduğumuz için tanıştırdım.’
Bu üç kişinin tanışıklığının, Sinan Ateş cinayetiyle ne ilgisi var? Bunu da Ataç kendisi söylesin:
‘2022 yılının mart ayında, Tolgahan ve Çağlar yanımda oturduklarında, Tolgahan, Çağlar’a, ‘bir adres bulmamız lazım, yardımcı olabilir misin’ dedi. Çağlar da ‘yardımcı olabilirim’ dedi.’
Kimin adresini istemiş olduğunu tahmin ediyorsanız, doğru bildiniz. Ataç kendisi söylesin: ‘Çağlar daha sonra kafeye geldiğinde, Tolgahan’ın kendisinden istemiş olduğu adresin, Sinan Ateş’in adresi olduğunu bana söyledi.’
Sanırım anlaşıldı. Polisin ve savcılığın elindeki bilgiye göre, Ülkü Ocakları Yöneticisi Tolgahan Demirbaş, cinayetten 9 ay önce, Sinan Ateş’in peşindeydi. Devletin imkânlarıyla takip etmeye çalışıyordu. Çağlar Zorlu’dan yardım istedi. O da etti.
Ataç, 23 Ocak’ta sevk edildiği savcılıkta, daha kritik bir ayrıntıyı itiraf etti:
‘Çağlar, bana, ‘Abi bunlar benden konum istiyorlar, bir arkadaşın (Sinan Ateş) kulağını çekeceklermiş, yardım istiyorlar’ dedi.’
Ataç’ın anlattığına göre, Tolgahan Demirbaş, Çağlar Zorlu’ya, Sinan Ateş’in telefonunu göndermişti. Cep telefonu sinyallerinin verdiği konum bilgilerinden takip edeceklerdi. Peki, neden Çağlar Zorlu’dan istediler? Avukatı, mahkemede şöyle açıkladı: ‘Müvekkilim eski bir MİT çalışanı olduğu için böyle bir talepte bulunuyorlar, açıkçası bunu kullanmak için yardım istiyorlar.’
Peki verdi mi? Zorlu, konum bilgilerini vermiş. Ancak kendisinin anlattığına göre, Sinan Ateş’in öldürüleceğini bilmiyormuş, hatta numaranın onun olduğunu bile bilmiyormuş, konum bilgilerini de uyduruyormuş.’
Bir telefon konuşması da Ataç ile Zorlu arasında oldu. Zorlu şöyle anlattı:
‘Olayın olduğu gün, Aytaç Bey beni saat 13.30-14.00 sıralarında telefonla aradı. ‘Sinan Ateş öldürüldü, sana bir şeyler sorulmuştu ya, onların hepsini sil’ dedi.’
Zorlu’nun ifadesi gösteriyor ki, cinayetin hemen ardından Ataç, Demirbaş ile Zorlu arasındaki mesajları, yani cinayet delillerini ortadan kaldırmak istemiş. Aytaç Ataç ise aradığını kabul ediyor. Ancak ‘Sil’ dediğini kabul etmiyor: ‘Tolgahan ile görüşmelerini bildiğim için dikkat et’ dedim’.
Aklınızda kaldı, biliyorum. Cinayet günü, Tolgahan Demirbaş’ın, Aytaç Ataç’ı araması, çiftliğin boş olup olmadığını sorması… Yoksa cinayetin tetikçiliğini yapan, halen de bulunamayan Eray Özyağcı, ilk olarak o çiftliğe mi götürüldü? Aytaç Ataç, 23 Ocak günü, savcıya şunu söyledi:
‘Tolgahan, olay günü benim çiftliğime gittiğini ancak orada atış yaptığını, mangal yakmak istediğini söyledi.’
Cinayetten önce ‘Çiftlik boş mu’ diye soran Tolgahan Demirbaş, cinayetin ardından çiftliğe gitmiş. Eldeki veriler, tetikçinin de o çiftliğe götürülmüş olabileceğini gösteriyor.
Hatırlayın, önceki saldırı, mart ayında, aynı odak tarafından, Mersin’de Sinan Ateş’e yakın olan Çağrı Ünel’e yapılmıştı. Saldırganlar Ünel’i Ziraat Bankası’nın önünde sıkıştırmıştı. Belli ki orada da telefon sinyalinden konum tespiti yapıldı.”
Gündem
Tapeler ortaya çıktı: İşte Emniyet’ten Sarallar sızıntısı

Sarallar’a yapılan operasyona ilişkin kendisine neden bilgi verilmediğini soran Bakan Soylu, İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş’tan “Size her söylediğimizde sızıntı oldu” yanıtını almıştı. Emniyet’in yalanladığı iddialar sonrası ise yeni ayrıntılar ortaya çıktı. İddianamede, zanlıların kendilerine yönelik operasyonlara dair önceden haberdar olabildikleri belirtildi.
Sarallar suç örgütüne yönelik yürütülen operasyonlarla ilgili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş arasında tartışma iddiaları gündeme bomba gibi düşmüştü. İddialar tartışmalara neden olurken Emniyet yaptığı açıklamayla iddiaları hem yalanlamıştı. Bugün ise Sarallar operasyonuna ilişkin yeni ayrıntılar ortaya çıktı. ‘Sızıntı’ iddiaları bu sefer iddianamedeki tapelere yansıdı. Emniyet’ten Hürriyet’ten Musa Kesler’in haberine göre, Sarallar grubuna yönelik hazırlanan iddianamedeki değerlendirmede, kamu kurumlarından örgüt üyelerine bilgi akışı vardı ve bu bilgilere dayanarak da kendilerine yönelik operasyonlara karşı tedbir alıyorlardı. Örgüt yöneticilerinin bazı telefon konuşmaları da kamu kurumlarından kendilerine bilgi akışı olduğunun delili olarak iddianamede yer aldı.
O konuşmalardan biri grubun yöneticilerinden olduğu belirtilen Ahmet Fazlıoğlu ile Eşref Kemal Saral arasında.
Konuşmada Fazlıoğlu, Saral’ı operasyon yapılacağı konusunda uyarıyor:
E.K.S.: Yapma ya!
A.F.: Bizden 160 kişi alacaklarmış, böyle gelmiş. Böyle bir rakam verilmez yani…
E.K.S.: Dur bir arayayım patronu, Alaattin’i (Saral) bir sorayım. Git derse gideriz şeye.
‘Organize’den haber geliyor anında’
Bir başka kayıtta da arkadaşları gözaltına alınan grup üyelerinin bu konudaki konuşmaları var:
B.Ç.: Hikmet’i aldılar. Çok kişiyi aldılar. Gelip senle görüşmem lazım. Kendine bir yol seçmen lazım.
B.Ç.: (Arka plandakilere hitaben) “Ya saçmalamayın, Organize olsa ben, Organize’den haber geliyor anında ya…” diyor.
‘Ulan isim verme’
İddianameye göre, grubun yönetici ve üyeleri örgüt hiyerarşisinde Alaattin Saral’ın adını kullanmamaya dikkat ediyor, özellikle telefon görüşmelerinde ondan “1 Numara” diye bahsediyor. İddianamede bu konudaki bir telefon görüşmesi de yer aldı:
İsmi Belirlenemeyen Kişi: O zaman Alaattin (Saral) amca ile…
Mithat Saral: Şişt, isim verme
İsmi Belirlenemeyen Kişi: Alaattin amca ile geleceksin.
Ne olmuştu?
T24 yazarı Tolga Şardan’ın ‘Sarallar’ olarak bilinen suç örgütüne yönelik geçen aylarda düzenlenen operasyonun perde arkasını köşesine taşımıştı. Şardan, yazısında Soylu’nun Sarallar Grubu’na yapılan operasyon ve soruşturma sürecinde sessiz kalmasına dikkat çekmişti. Sarallar Grubu’na yönelik yürütülen soruşturmayla ilgili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bilgi verilmediği iddiasına yer veren Şardan, Soylu’nun bunun üzerine İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş’a kendisine bilgi verilmemesi nedeniyle eleştiride bulunduğunu öne sürmüştü. Aktaş’ın ise Soylu’ya yanıtında “Size her söylediğimizde sızıntı oldu” dediği iddia edilmişti. İstanbul Emniyet Müdürlüğü ise iddiaları ‘yalan ve iftira’ diyerek yalanlamıştı.
Yorumlar