Amerika
Beş Göz Grubu, NATO ve AB’den Rusya’ya karşı siber ittifak

Beş Göz Grubu’na ilaveten NATO ve AB gibi uluslararası aktörlerin de Rusya’ya yönelttiği siber casusluk suçlamaları, bugüne kadar örneği olmayan bir durumu ifade ediyor.
ABD, 15 Nisan günü önce Beyaz Saray, ardından Hazine Bakanlığı aracılığıyla Rusya’yı siber casusluk operasyonlarından dolayı açıkça suçlayan bir bildiri yayınladı ve yaptırımlar açıkladı. Ayrıca ülkede bulunan 10 Rus diplomatı da Rusya Dış İstihbarat Servisi (SVR) ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle sınır dışı etme kararı aldı. SVR, Rusya Askeri İstihbarat Servisi (GRU) gibi Rus istihbarat servislerinin ABD’ye yönelik son aylarda yaşanan siber saldırılarda başat role sahip oldukları ifade edilen açıklamalara İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, NATO ve Avrupa Birliği (AB) de destek verdi ve ABD ile dayanışma içinde olduklarını belirterek Rusya’yı küresel siber casusluk operasyonlarından sorumlu tuttular.
ABD’nin söz konusu suçlamalarına ve yaptırım açıklamasına Kremlin’den tepki de gecikmedi. Öncelikle ABD’nin bu suçlamalarının asılsız olduğu ve yaptırımların ABD-Rusya ikili ilişkilerini tehlikeye attığı belirtildi. Ardından suçlamalarda sıklıkla anılan Rus dış istihbarat servisi SVR tarafından yayınlanan yazılı açıklamada, bu ifadelerin “saçma” olduğu ve SVR’nin bu tip eylemlerde rolünün olmadığını belirtildi. Bu açıklamaların akabinde Kremlin, aralarında ABD Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI), Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ve eski Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) yöneticilerinin de olduğu 9 kişiye Rus topraklarına giriş yasağı getirdiklerini açıkladı.
Rusya’nın, GRU ve SVR üzerinden kontrol edilen APT (gelişmiş sürekli tehdit) grupları aracılığıyla geniş ölçekli küresel siber casusluk operasyonlarına ilaveten geçtiğimiz Aralık ayında tespit edilen SolarWinds operasyonu bazında da suçlandığı biliniyor. SolarWinds operasyonu, ABD ve Avrupa’ya ciddi oranda zarar veren ve bugüne kadar uygulanış bakımından örneği olmayan bir siber operasyon olarak nitelendiriliyor.
Daha önceleri ABD ve İngiltere farklı zamanlarda ya da ortak yapılan açıklamalarla Rusya’yı siber saldırılardan dolayı doğrudan suçlamışlardı. Ancak bu kez ilk defa ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, NATO ve AB’nin peş peşe gelen açıklamaları ve bir tür ortak görüş bildirir gibi doğrudan Kremlin’i adeta “siber suçlu” gibi tanımlamaları son derece manidar.
SolarWinds operasyonunda esas hedef ABD’ydi
Uluslararası alanda “SolarWinds saldırısı” olarak bilinen ve başta ABD olmak üzere dünya genelinde onlarca ülkede geniş ölçekli siber casusluk (cyber espionage) faaliyetleri yürüttüğü tespit edilen küresel operasyonda Rusya doğrudan suçlanmıştı. Dünya çapında hizmet veren SolarWinds şirketinin Orion adlı platformundaki bir zafiyet üzerinden yürütüldüğü değerlendirilen siber operasyonun gelişmiş teknik istihbarat kapasitesine sahip SVR ve GRU tarafından gerçekleştirildiği düşünülüyor.
ABD istihbarat servislerinin yanı sıra FireEye ve Microsoft gibi şirketler tarafından tespit edilip raporlanan SolarWinds operasyonunun, dünyada en çok zararı ABD kamu kurumlarına verdiği belirtilmişti. ABD’li yetkililer bu operasyonda açıkça Rus istihbarat servisleri SVR ve GRU’yu suçlamış ve bu servislere bağlı APT28 ve APT29 gruplarının kritik kurumlara sızıp yaklaşık 9 ay boyunca fark edilmeden istihbarî veriler elde ettiğini açıklamıştı.
SolarWinds operasyonunun tespit edilmesinin ardından ABD istihbarat raporları ve küresel siber güvenlik şirketlerinin değerlendirmesine göre Kremlin destekli bu eylemin spesifik olarak doğrudan ABD’yi hedef aldığı görüldü. Anlaşılan, ABD’nin kritik kamu kurumlarına hizmet verdiği bilinen SolarWinds, bu konuda Ruslar için “en uygun hedef” olarak belirlenmişti. Bu stratejik hedef üzerinden Rusların kritik ABD kurumlarından istihbarat toplamak için uzun vadeli bir operasyon planladığı çıkarımı yapılabilir.
Operasyonun Mart ve Aralık ayları arasında 9 ay boyunca devam ettiği bilgisinden hareketle, siber casusluk faaliyetinin sonunda Ruslar tarafından kayda değer “hassas veriler” elde edildiği ileri sürülebilir. Özellikle SolarWinds’i hedef olan Orion platformunun Pentagon, Beyaz Saray, Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) gibi stratejik kurumlar tarafından kullanıldığı bilgisi de göz önüne alınırsa Kremlin’in bu operasyonda hedeflenen başarıya ulaştığı söylenebilir.
APT grupları temelinde küresel siber casusluk faaliyetlerini yürüten aktörlerin sadece Çin, Rusya veya İran olmadığını da ifade etmek gerek. En az onlar kadar ABD ve İngiltere’nin de NSA ve GCHQ teşkilatları üzerinden siber casusluk faaliyetleri yürüttüğü biliniyor. Hatta her iki ülkenin APT gruplarının varlığı da bir süre önce tespit edilmişti.
Rus istihbarat servislerinin en kritik aygıtı: APT grupları
Dünya çapında başta Çin ve Rusya olmak üzere İran ve Kuzey Kore istihbarat servislerinin kontrolünde olduğu değerlendirilen 60’a yakın APT grubunun var olduğu biliniyor. Bu noktada, küresel siber alanda faaliyet gösterdiği bilinen APT gruplarının çoğunun Çin menşeli olduğunu da belirtmek gerekir. Çin’in ardından gelen Rusya’nın da en aktif ve gelişmiş iki siber aktörü APT28 (Fancy Bear) ve APT29 (Cozy Bear) gruplarıdır.
Tamamen devlet desteğiyle/kontrolüyle hareket ettiği bilinen bu tip APT gruplarının amacı, ilgili hedeflere yönelik kapsamlı siber casusluk operasyonları yürütmek. Bu operasyonlar genellikle belirli bir plan ve program dâhilinde, kritik zafiyetler üzerinden aylarca, hatta yıllarca sürebilmekte. Dolayısıyla APT grupları, devletlerin istihbarat servisleri için siber casusluk konusunda en önemli aygıtlardan.
APT gruplarının GRU, SVR gibi Rus istihbarat servisleri için önemi de oldukça büyük. 15 Nisan’da ABD tarafının açıklamasında da söz konusu Rus APT gruplarına dikkat çekilmişti. Buna göre, ABD’deki kritik kamu kurumlarını ve özel şirketleri hedef alan Rus siber operasyonlarının arkasındaki SVR ve GRU teşkilatlarının, doğrudan bünyelerinde yer aldığı düşünülen APT28 ve APT29 grupları aracılığıyla saldırıları gerçekleştirdikleri ifade ediliyor.
ABD resmî istihbarat raporları ve teknik dokümanlar doğrudan adı geçen grupları ve istihbarat teşkilatlarını adres gösterirken ardından açıklama yayınlayan İngiltere ve Kanada da aynı isimleri verdi. İngiltere ve Kanada’nın bu açıklamaları, APT28’in GRU’ya, APT29’un ise SVR’ye bağlı olduğu bilgisini de doğrulamış oldu.
Bunların ötesinde ABD ile ortak görüş belirten açıklamalar yapan devletler ve NATO, AB gibi uluslararası aktörler de aynı değerlendirmede bulundular. Söz konusu açıklamalar, Rusya’ya karşı ciddi bir “siber ittifak”ın oluştuğunu ve Rusların siber casusluk operasyonlarına yönelik ortak mücadele stratejileri geliştirileceğini gösteriyor.
Uluslararası alanda “SolarWinds saldırısı” olarak bilinen ve başta ABD olmak üzere dünya genelinde onlarca ülkede geniş ölçekli siber casusluk (cyber espionage) faaliyetleri yürüttüğü tespit edilen küresel operasyonda Rusya doğrudan suçlanmıştı. Dünya çapında hizmet veren SolarWinds şirketinin Orion adlı platformundaki bir zafiyet üzerinden yürütüldüğü değerlendirilen siber operasyonun gelişmiş teknik istihbarat kapasitesine sahip SVR ve GRU tarafından gerçekleştirildiği düşünülüyor.
Rusya’ya karşı siber cephe
İlk olarak 1946 yılında ABD ve İngiltere arasında imzalanan, daha sonra Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın katılımıyla genişletilen ve UKUSA şeklinde bilinen “elektronik istihbarat” ittifakı, Beş Gözler (Five Eyes) olarak ifade edilmekte. Bu anlaşma günümüzde daha çok ABD-Birleşik Krallık ittifakı olarak tanımlanıyor. Zira Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda İngiliz Milletler Topluluğu üyesi olduğundan uzmanlara göre bu durum “ABD-Birleşik Krallık ortak istihbarat havuzu”na da işaret ediyor.
Dolayısıyla Beş Göz Grubu’nun esas olarak ABD ve İngiltere arasında bir elektronik istihbarat ittifakı olduğu ifade edilebilir. ABD’deki NSA ve İngiltere dijital istihbarat servisi GCHQ teknik istihbarat teşkilatlarının günümüzdeki esas yapısını bu anlaşma neticesinde kazandığı da söylenebilir.
Beş Göz Grubu’na ilaveten NATO ve AB gibi uluslararası aktörlerin de Rusya’ya yönelttiği siber casusluk suçlamaları, bugüne kadar örneği olmayan bir durumu ifade ediyor. Daha önceleri ABD ve İngiltere farklı zamanlarda ya da ortak yapılan açıklamalarla Rusya’yı siber saldırılardan dolayı doğrudan suçlamışlardı. Ancak bu kez ilk defa ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, NATO ve AB’nin peş peşe gelen açıklamaları ve bir tür ortak görüş bildirir gibi doğrudan Kremlin’i adeta “siber suçlu” gibi tanımlamaları son derece manidar. ABD’nin yanı sıra özellikle İngiltere ve Avustralya hükümet yetkilileri de Rusya’nın zararlı siber faaliyetlerinin son bir yıldır ülkelerini ciddi anlamda tehdit ettiğini açıkça söylediler.
Bu aktörler, özellikle SolarWinds saldırısı üzerinden Rusya’yı hem kendi egemenliklerine yönelik hem de uluslararası alanda zararlı siber aktivitelerin yanında komplike siber casusluk operasyonları yürütmekle suçluyor. Siber dünyada bu gelişmenin nelere yol açacağı şimdilik bilinmiyor ancak Rusya’nın, siber alandaki en önemli gücü olan APT gruplarının faaliyetlerini hiçbir şekilde durdurmayacağını hatta yoğunluğunu daha da artıracağını söylemek mümkün.
Batı’nın siber casusluk grupları yok mu?
APT grupları temelinde küresel siber casusluk faaliyetlerini yürüten aktörlerin sadece Çin, Rusya veya İran olmadığını da ifade etmek gerek. En az onlar kadar ABD ve İngiltere’nin de NSA ve GCHQ teşkilatları üzerinden siber casusluk faaliyetleri yürüttüğü biliniyor. Hatta her iki ülkenin APT gruplarının varlığı da bir süre önce tespit edilmişti.
Örneğin NSA’nın EquationGroup, CIA’in de Longhorn adı verilen APT gruplarına sahip olduğu ve bu grupların özellikle Microsoft, IBM, Apple gibi teknoloji devlerinin ürünlerini istismar edip küresel siber casusluk faaliyetleri de yürüttüğü söyleniyor. Dahası, birçok kaynakta da EquationGroup’un sadece ABD değil, Beş Göz Grubu’nun tamamına hizmet verdiği ve doğrudan NSA-GCHQ ortak kontrolü altında hareket ettiği belirtiliyor.
ABD özelinde, daha çok teknoloji şirketleri ve yazılım firmaları üzerinden yürütülen bu tarz siber istihbarat faaliyetleri kimi zaman Çin tarafından da tespit ediliyor ve raporlanıyor. Örneğin geçtiğimiz yıl, Çin istihbarat servisleri tarafından desteklendiği iddia edilen CoreSecurity adlı şirketin yaptığı bir teknik rapor değerlendirmesinde, CIA’in kontrolünde olduğu belirtilen ve APT-C-39 olarak adlandırılan siber casusluk aktörünün 11 yıl boyunca Çin devlet kurumlarını ve şirketlerini hedef aldığı ortaya çıkmıştı.
Buradan da anlaşıldığı üzere, Rusya, Çin, İran gibi devletlerin APT grupları üzerinden yaptığı operasyonları ABD, İngiltere gibi devletler teknoloji devleriyle olan ilişkilerinden dolayı başka araç veya aygıtlarla da yapabiliyor. Siber casusluk faaliyetleri dışında ABD’nin NSA, İngiltere’nin de GCHQ üzerinden küresel gözetleme (surveillance) faaliyetleri yürüttüğü de uzun zamandır biliniyor.
Dolayısıyla siber dünyada devletlerin sadece savaş zamanı değil barış zamanlarında bile siber casusluk operasyonlarını gerçekleştirdiklerini, üstelik bunların fark edilmeden sızdıkları yerde yıllarca kalarak ciddi kayıplara yol açabildiklerini vurgulamak gerek. Küresel siber casusluk operasyonları çok yönlü olarak sürekli devam ediyor ve bundan sonra da yoğun olarak devam edecektir.
[Siber güvenlik alanında istihbarat ve devlet destekli siber aktiviteler konularında çalışmalar yapan Ersin Çahmutoğlu İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Güvenlik Araştırmaları masasında görev yapmaktadır]
Kaynak: Euronews
Amerika
ABD’nin borç “şımarıklığı” ciddi maliyet riski taşıyor

Yellen: ABD’nin borç “şımarıklığı” ciddi maliyet riski taşıyor
Hazine Bakanı Janet Yellen, Perşembe günü Japonya’daki G7 finans görüşmelerinde, ABD borç tavanının yükseltilmesi konusundaki siyasi çekişmelerin, temerrüt “felaketi” olmasa bile “ciddi ekonomik maliyet” riski taşıdığı uyarısında bulundu.
Saatler önce eski başkan Donald Trump, Cumhuriyetçi yasama organlarını, Demokratların harcama kesintilerini kabul etmemesi halinde limiti kaldırmayı reddederek ABD’nin ilk borç temerrüdünü tetiklemeye çağırdı.
Başkan Joe Biden da, derinleşen anlaşmazlığın kısa süre içinde çözülmemesi halinde, önümüzdeki hafta sonu yapılacak Group of Seven zirvesine bizzat katılmak da dahil olmak üzere Asya gezisini iptal etme tehdidinde bulundu.
Yellen yaptığı bir konuşmada, “Benim ve tüm ekonomistlerin değerlendirmesine göre, ABD’nin yükümlülüklerini yerine getirememesi ekonomik ve mali bir felakete yol açacaktır,” dedi.
Niigata kentinde maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarının üç gün sürecek toplantısı başlarken Yellen, “Temerrüt dışında, borç limiti üzerindeki çekişmeler de ciddi ekonomik maliyetler getirebilir” diye ekledi.
Borç tavanı olarak adlandırılan ve halihazırda tahakkuk etmiş faturaların ödenmesi için hükümetin borçlanmasına getirilen sınırın kaldırılması genellikle rutin bir işlemdir.
Ancak 2022’de Temsilciler Meclisi’nin kontrolünü ele geçiren bütçe yanlısı Cumhuriyetçiler, mevcut 31,4 trilyon dolarlık limiti yalnızca harcamaların kısıtlanması halinde yükseltme sözü verdiler.
Geçtiğimiz hafta Yellen, ABD’nin mali yükümlülüklerini yerine getirecek parasının 1 Haziran gibi erken bir tarihte tükenebileceği uyarısında bulundu.
Perşembe günü ise 2011 yılında ABD’nin çok sevilen AAA borç notunu kaybetmesiyle sonuçlanan benzer bir çıkmazı hatırlattı.
Yellen, “Kendi kendimize bir kriz yaratmak için iyi bir neden yok” dedi.
“ABD Kongresi 1960’tan bu yana borç limitini neredeyse 80 kez yükseltti ya da askıya aldı. Bunu bir kez daha yapmak için hızlı hareket etmeye çağırıyorum.”
Amerika
ABD’nin askeri denizaltılarının hazin sonu…

ABD’de kuru havuzların kapatılması nedeniyle denizaltı sorunları ortaya çıkarken yeni AUKUS endişeleri
ABD Donanması’nın Batı Yakası’ndaki dört kuru havuzda denizaltı onarım çalışmalarını aniden askıya alması, Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD’nin Avustralya’nın nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar geliştirmesi için “en uygun yolu” açıklamasından birkaç hafta önce AUKUS anlaşmasına ilişkin yeni endişelere yol açtı.
Donanma hafta sonu Washington eyaletinin Seattle şehri yakınlarındaki Puget Sound Donanma Tersanesi’nde bulunan üç rıhtımın yanı sıra yakınlardaki Trident Refit Tesisi’nde bulunan dördüncü bir rıhtımdaki operasyonları “geçici olarak askıya alacağını” duyurdu ve gelecekteki olası depremlerle başa çıkabilmek için bu rıhtımların güçlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Donanmanın uzun vadeli Tersane Altyapısı Optimizasyon Programı (SIOP) kapsamında kısa süre önce yapılan sismik değerlendirmede, denizaltıların bakıma alınmasıyla eş zamanlı olarak büyük ölçekli bir depremin meydana gelme olasılığına ilişkin potansiyel sorunlar tespit edildi.”
“Bu yeni bilgiler ışığında donanma tersane işgücünün, denizcilerin, yerel halkın, çevrenin ve denizaltıların güvenliğini daha fazla sağlamak için ek tedbirler almaktadır.”
ABD Donanması’nın açıklamasında “potansiyel sorunların” tam olarak ne olduğu, bunların giderilmesi için ne gibi çalışmaların gerektiği ya da olası maliyeti açıklanmıyor.
Donanma Deniz Sistemleri Komutanlığı Komutanı Koramiral Bill Galinis, Donanmanın “bu hafifletmeleri derhal uygulamaya başlayacağını ve kuru havuzlarımızı mümkün olan en kısa sürede güvenli bir şekilde tam kapasiteye döndüreceğini” söyledi ancak operasyonların ne kadar süreyle askıya alınabileceğini söylemedi.
Donanma bu kararın “ülkenin stratejik caydırıcılık kapasitesini ya da filonun genel misyonunu sürdürme kabiliyetini etkilemediğini” vurguladı.
Ancak bu kapanış yine de ABD Donanması’nın nükleer enerjiyle çalışan denizaltıları sahaya sürmesini, bakımını yapmasını ve ardından hizmet dışı bırakmasını zorlaştıracak ve Mart ayındaki AUKUS duyurusu öncesinde ABD sanayi üssünün boğuştuğu kısıtlamalarla ilgili yeni endişelere yol açabilir.
ABD halihazırda kendi donanmasının her yıl iki yeni nükleer enerjili denizaltı inşa etme ihtiyacını karşılamakta zorlanırken, mevcut filosundaki her üç denizaltıdan biri şu anda bakımda veya bakıma girmeyi bekliyor.
Üç AUKUS ülkesi Avustralya için nükleer güçle çalışan denizaltıları nasıl geliştireceklerini henüz ortaya koymamış olsalar da, ABD’nin Avustralya’ya Virginia sınıfı denizaltılar satarak ya da transfer ederek, mevcut altı konvansiyonel güçle çalışan Collins sınıfı denizaltı filosunun aşamalı olarak emekliye ayrılmasıyla ortaya çıkacak “kabiliyet açığını” kapatmasına yardımcı olabileceği yönünde spekülasyonlar yapılmaktadır.
Geçen yılın sonlarında iki üst seviye ABD Senatörü Başkan Joe Biden’a bir mektup yazarak böyle bir adımın atılmasının ABD’nin sanayi üssünü “kırılma noktasına” getirebileceği uyarısında bulunmuş, bunun üzerine Washington’daki iki partili bir grup siyasetçi Avustralya ve AUKUS’un arkasında durarak karşılık vermişti.
Geçen yıl Ağustos ayında üst seviye bir ABD Donanma subayı da fazladan denizaltı inşa etmenin Amerikan tersanelerine sürdürülemez bir yük getirebileceğini söyledi.
Geçtiğimiz günlerde Kongre gözlemcisinin hazırladığı bir rapor da Donanma’nın gelecekteki Columbia sınıfı denizaltı programıyla ilgili sorunlara dikkat çekerek, inşaat zorlukları arasında “temel program anlayışından yoksun” olduğunu tespit etti.
Son gelişme, Dışişleri Bakanı Penny Wong ve Savunma Bakanı Richard Marles’in, AUKUS anlaşması ve yaklaşan nükleer denizaltı duyurusu üzerinde yoğunlaşması muhtemel yıllık görüşmeler için İngiliz mevkidaşlarıyla İngiltere’de bir araya gelmeye hazırlandıkları sırada yaşandı.
Marles daha sonra Mart ayında yapılacak ortak açıklama öncesinde Savunma Bakanı Lloyd Austin ile üst düzey görüşmelerde bulunmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne gidecek.
Eski Senatör ve denizaltıcı Rex Patrick ABC’ye verdiği demeçte, ABD Donanması’nın Batı Yakası kuru havuzlarındaki faaliyetleri askıya alma kararının, ABD sisteminin karşı karşıya olduğu sıkıntıları ve Avustralya’nın nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar inşa etme konusundaki iddialı girişiminin doğasında bulunan büyük riskleri vurguladığını söyledi.
“ABD Donanması, denizaltı inşa kapasitesinin ABD Donanması’nın talebini karşılayamadığı gerçeğini gizlemedi. Bu haber işleri daha da kötüleştiriyor” dedi.
“ABD Kongre üyeleri ve Avustralyalı milletvekilleri ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar, sözleri ABD ve Avustralya denizaltı inşa tersanelerinde artan riskleri değiştirmeyecektir.”
Amerika
Mali kriz nedeniyle ABD’de işten çıkarma dalgası büyüyor

İşten çıkarma dalgası yayılıyor
Küresel ekonominin yavaşlamasıyla, Amazon, Google ve Microsoft gibi şirketlerinde aralarında bulunduğu şirketlerden ardı ardına işten çıkarma açıklamaları gelirken, bu dalgaya otomotiv sektöründen Ford ve kimya sektöründen Dow da katıldı.
Yüksek enflasyon ve artan faiz oranları küresel ekonomiyi yavaşlatırken, maliyetlerini azaltmak amacıyla işten çıkarma yönünde açıklama yapan büyük teknoloji şirketleri ve Wall Street titanları arasına finans, gayrimenkul, medya, telekom otomotiv ve kimya sektöründen firmalar da ekleniyor.
Teknoloji sektöründeki işten çıkarmaları takip eden Layoffs.fyi sitesinin verilerine göre teknoloji şirketleri, 2022’de yaklaşık 200 bin çalışanının işine son verirken, 2023’in başından beri 210 teknoloji şirketi 67 bin 268 kişinin işini sonlandırdı.
Resesyon endişeleri ve yüksek enflasyon nedeniyle işten çıkarmalar, küresel bir sorun haline geliyor.
Kovid-19 salgınıyla başlayan küresel ekonomideki gerileme henüz etkisini kaybetmemişken, enflasyon endişeleri, yükselen faizler, yüksek enerji fiyatları ve jeopolitik sorunlar şirketlerin üretimlerinde ve piyasalarda dalgalanmaya neden oluyor.
Salgınla birlikte e-ticaret harcamalarındaki yükseliş nedeniyle iş alımlarını artıran teknoloji firmaları, salgının ardından hızlı ekonomik toparlanmayla yüksek enflasyon ve artan faiz oranlarıyla karşı karşıya kalıyor.
Bazı şirketler salgınıN başlarında ürünlerine yönelik talep artışını karşılayacak kadar çalışan bulmakta zorlanırken, bugün ise alışılmışın dışında yüksek enflasyon, tüketicilerin harcamaya devam etme kabiliyetini aşındırıyor. Bu da şirketlerin satışlarında düşüşlere yol açıyor.
Faiz oranlarındaki hızlı artışlar zayıf tüketici talebi ile birleşince Amazon, Meta ve Google gibi şirketler ve büyük yatırım bankalarını işgücünü azaltmaya zorluyor.
Bunların yanında, başta yapay zeka olmak üzere yeni teknolojilerin birçok işlerde kullanılmasıyla bazı pozisyonlara ihtiyaç ortadan kalkarken, bu da şirketlerin çalışan sayısında azaltmaya gitmesine sebep oluyor.
Küresel ekonomik belirsizliğin yaşandığı ortamda şirketler, karlarındaki düşüşler ve azalan nakit rezervleriyle mücadele ederken, maliyetlerini düşürmeye yönelik adımlar atmak zorunda kalıyor.
Rusya-Ukrayna savaşı ile tırmanan enerji krizi ise küresel ekonomiyi yavaşlatırken, özellikle ABD, Avrupa ve Asya’da pek çok şirket, yeni işe alımlara ara verdiğini veya çalışan sayısını azaltacağını açıklamaya devam ediyor.
Teknoloji şirketleri işten çıkarmalara devam ediyor
Amazon, Meta ve Twitter geçen yıl birkaç bin çalışanını işten çıkarırken, diğer teknoloji şirketlerinin de istihdamı azaltmaya çalışması dikkati çekiyor.
Telekom, elektronik ve yazılım geliştirme alanlarındaki şirketler tarafından açıklanan veya onaylanan işten çıkarmaların kaydını tutan bir danışmanlık şirketi olan Challenger, Gray & Christmas’ın bu ay yayımladığı rapora göre, ABD’de işten çıkarma duyuruları, geçen yıl aralıkta bir yıl öncesine kıyasla yüzde 129 yükselerek 44 bine yaklaştı.
Geçen yıl genelindeyse işten çıkarma açıklamaları 2021’e göre yüzde 13 artışla yaklaşık 364 bine çıktı.
İşten çıkarma duyurularının büyük bir kısmı teknoloji şirketlerinden gelirken bu sektördeki şirketlerden 2022’de bir önceki yıla göre yüzde 649 artışla 97 binden fazla kişinin işten çıkarılacağı bildirimi yapıldı.
Otomotiv endüstrisi, geçen yıl 30 bin 912 kişiyle en çok işten çıkarma açıklayan ikinci sektör oldu. Sağlık sektörü şirketleri ise aynı dönemde 30 bin 626 kişilik işten çıkarma duyurusu yaptı.
Yaklaşık 70 bin kişilik işten çıkarma planı açıklandı
İşten çıkarma dalgasına bu yıl hızla yenileri eklenirken, teknoloji sektöründeki işten çıkarmaları takip eden Layoffs.fyi sitesinin verilerine göre teknoloji şirketleri tarafından sadece 2023’te 67 binden fazla iş gücü azaltımı bildirildi.
Geçen yıl 10 bin kişiyi işten çıkaracağını duyuran Amazon, bu yıl başında daha önce açıkladıkları dahil toplam 18 binden fazla kişiyi işten çıkarmayı planladıklarını açıkladı.
Amazon, işlerine son verilecek kişilerin çoğunluğunun mağazalar ve kişiler, deneyim ve teknoloji (PXT) gruplarında gerçekleşeceğini duyurdu.
Amerikan bulut tabanlı yazılım şirketi Salesforce, iş gücünü yüzde 10 azaltma kararı aldığını duyurdu. Bu oran yaklaşık 8 bin kişiye denk gelirken, işten çıkarmaların şirketin maliyetlerinde 1,4 – 2,1 milyar dolar düşüş sağlamasının beklendiği kaydedildi.
Kripto para borsası Coinbase, 950 kişiyi daha işten çıkarmayı planladığını bildirdi.
Crypto.com ise devam eden “ters rüzgarlar” ve öngörülemeyen küresel ekonomik koşullar nedeniyle iş gücünü yüzde 20 azaltacağını belirtti.
ABD’li teknoloji şirketlerinden Microsoft da yılın üçüncü çeyreğinin sonuna kadar çalışanlarının yaklaşık yüzde 5’ine denk gelen 10 bin kişiyi işten çıkarma planını açıkladı.
Google, Spotify ve SAP de iş gücünü azaltıyor
Şirketlere fiziksel ve sanal alanlar da dahil olmak üzere ortak çalışma alanı sağlayan bir girişim olan WeWork, 300 çalışanını işten çıkarmayı planladığını duyurdu.
ABD’li teknoloji devi Google’ın ana kuruluşu Alphabet, 12 bin çalışanını işten çıkaracağını açıkladı.
Merkezi İsveç’te bulunan müzik veri akışı ve podcast servisi Spotify, daha fazla verimlilik sağlamak, maliyetleri yönetmek ve karar vermeyi hızlandırmak amacıyla şirketin organizasyonunda yeniden yapılanmaya karar verdi. Şirket bu kapsamda, çalışanlarının yüzde 6’sını işten çıkaracağını duyurdu.
İşten çıkarma dalgası, yatırım bankacılığını artan faiz artışlarıyla yaklaşan resesyon ve gelirlerin düşmesinin ardından vurdu.
Morgan Stanley ve Barclays’de ya çalışanlarını sessizce işten çıkardı ya da gelecek aylarda bunu yapmayı planladıklarını açıkladı.
İsviçreli yatırım bankası Credit Suisse, geçen yıl 2025’e kadar dünya genelinde 9 bin kişiyi işten çıkaracağını açıkladıktan sonra bu yıl Avrupalı yatırım bankacılarının yüzde 10’dan fazlasını pozisyonuna son vermeyi planlıyor. Bunun da Londra ve Zürih’te yüzlerce iş kaybına neden olması bekleniyor.
ABD’nin en büyük yatırım bankalarından Goldman Sachs’ın bu yıl 3 binden fazla kişiyi işten çıkarma planı yaptığı bildirildi.
Çevrim içi ev eşyaları perakendecisi Wayfair Inc. Ağustos 2022’de, küresel işgücünün yaklaşık yüzde 5’ini temsil eden 870 kişiyi işten çıkarılacağını duyurmasından sonra yeni bir işten çıkarma turu duyurmaya hazırlandığı iddia ediliyor.
Otomotiv üreticisi Ford’un da elektrikli araçlar için artan batarya maliyetleri ve ABD ile Avrupa ekonomilerinde beklenen resesyonun etkisiyle Almanya’nın Köln şehrindeki fabrikasında 3 bin 200 çalışanını işten çıkaracağı kaydedildi.
Alman şirketi SAP da bu yıl çalışan sayısını azaltacak firmalar arasına katıldı. Şirket, küresel çalışan sayısını yüzde 2,5 azaltacak bir yeniden yapılandırma programı başlatacağını bildirdi.
ABD’li teknoloji şirketi IBM de bazı varlık tasfiyelerinin bir parçası olarak 3 bin 900 kişiyi işten çıkaracağını açıkladı.
ABD merkezli kimya şirketi Dow, bu yıl maliyetlerini azaltmak amacıyla dünya genelinde 2 bin çalışanını işten çıkarmayı planladığını duyurdu.
Financial Times’in haberine göre, Vodafone Group çoğu Londra’daki genel merkezinde bulunan birkaç yüz kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.
News Corp’a ait Wall Street Journal, Barron’s ve MarketWatch finans, haber kuruluşlarını yer aldığı Dow Jones, yeniden yapılanmaya giderek daha fazla büyümek için bazı çalışanlarını işten çıkarmayı değerlendiriyor.
Geçen yıl da işten çıkarma duyuruları gelmişti
Geçen yıl Meta, Twitter, Cisco, Philips gibi teknoloji devleri de işten çıkarma açıklamaları yapmıştı.
Meta’dan kasım ayında yapılan açıklamada, iş gücünde yüzde 13 azaltmaya gitme ve 11 binden fazla çalışanın işine son verme kararı bildirilmişti. Twitter’da ise 3 bin 700’den fazla kişini işine son verilmişti.
Cisco ve Philips de yaklaşık 4 biner kişiyi işten çıkarma planlarını açıklamıştı.
ABD’de Netflix, Robinhood, Snap, Shopify, Peloton ve Calm gibi şirketler de daha önce personel sayısını azaltma yoluna gideceklerini duyurmuştu.
Netflix 450 çalışanının işine son verirken, Peloton 800’den fazla kişinin işten çıkarılacağını, Robinhood çalışan sayısını yüzde 23, Snapchat yüzde 20, Shopify yüzde 10, Cameo yüzde 25 ve Calm yüzde 20 azaltacağını duyurmuştu.
Yorumlar