Genel
Bakan Çavuşoğlu: “PKK/YPG terör örgütü, Suriye’nin kuzeydoğusunda DEAŞ terör örgütünün yerini aldı”
Baş başa görüşme sonrasında gerçekleştirilen basın toplantısında konuşan Bakan Çavuşoğlu, “İlişkilerimizin tüm boyutlarını ele aldık, verimli bir toplantı oldu. Özellikle ekonomik ilişkilerimize önem veriyoruz. Ticaretimiz pandemiye rağmen artıyor, 1 buçuk milyar doları geçti. Burada 5 milyar dolar hedefine ulaşmak için bize umut veriyor. Ama önümüzdeki süreçte 3’üncü Karma Ekonomi Komisyonu olmak üzere İş Forumu ve diğer toplantılarımızı gerçekleştirerek yeni bir ivme yakalamak istiyoruz. Karşılıklı yatırımların teşviki konusunda da üzerimize düşeni yapacağız. Savunma sanayi alanında da önemli fırsatlar var. Türkiye’de özellikle ihtiyaçlarımızın yüzde 70’ten fazlasını ürettiğimizi İvan’a az önce anlattım. Umarım bu sene gerçekleştireceğimiz Teknofest ve mayıs ayındaki İstanbul Savunma Sanayii Fuarı’na Slovakya’dan da heyetler katılır. Diğer taraftan savunma sanayii ile ilgili müttefikleri arası kısıtlamaları doğru bulmuyoruz. NATO Genel Sekreteri de bu konuda bir çalışma yapıyor” ifadelerini kullandı.
“Slovakya’ya AB üyelik sürecimize verdikleri destekleri için çok teşekkür ediyoruz”
Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakereleri hakkında da açıklamalarda bulunan Bakan Çavuşoğlu, “Slovakya’ya AB üyelik sürecimize verdikleri destekleri için çok teşekkür ediyoruz. Üyelik konusunda bizden de kaynaklanmayan, bir yavaşlama adeta bir durma var. Bu sadece bizimle ilgili de değil, hemen hemen müzakereleri tamamlayan Karadağ’ın AB üyeliği konusunda da maalesef bir durma var. Diğer taraftan henüz Arnavutluk ve Kuzey Makedonya müzakere için tarih alamadılar. Bu da Avrupa Birliği’nin genişleme politikasındaki farklı tutumlarının göstergesi” şeklinde konuştu.
“AB, “stratejik önemini biliyoruz” dediği Türkiye’yi yalnız bıraktı”Türkiye’nin AB ilişkileri hakkında 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra hemen gerekli desteğin gelmediğini belirten Bakan Çavuşoğlu, “Türkiye AB ilişkilerinin mesafe kat edebilmesi için geçmişteki hataların tekrar edilmemesi gerekiyor. AB’nin daha stratejik ve daha samimi davranması gerekiyor. İvan, 15 Temmuz hain darbe girişiminden bahsetti. Ondan sonra müzakerelerin durduğunu vurguladı. Oysa 15 Temmuz hain darbe girişiminden yaklaşık 1 sene geçtikten sonra o günkü Avrupa Birliği liderliği “darbeden sonra Türkiye’ye yeterli desteği veremedik, zamanında ziyaret edemedik” diye özür diledi. Sonuçta karşı karşıya kaldığı en ciddi tehditte bile AB, “stratejik önemini biliyoruz” dediği Türkiye’yi o zaman yalnız bıraktı. Daha sonraki süreçte ise siyasi saikler ile müzakereler durdu. Maalesef bu müzakerelerin durmasından sonra elimizde göç mutabakatı vardı. Buna baktığımız zaman da 2016’dan bu yana Türkiye, bu mutabakat gereğindeki tüm yükümlülüklerini yerine getirdi. AB ise getirmedi, getiremedi, getirmek istemedi. Son 1 sene içinde gerginliklere bakıldığında ise AB’nin kendi değerleriyle çelişme pahasına, haksız olduğunu bile bile, dayanışma anlayışı çerçevesinde tamamen Türkiye’nin aleyhinde oldu ve üyesi ülkelerin haksız politikalarını ve maksimalist taleplerini desteklemek durumunda kaldı. Sonuçta Aralık Zirvesi ile bunları geride bıraktığımızı düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
“Batı Balkanlar-Türkiye ayırımı yapmak doğru değil, AB’nin kendi müktesebatı ile de çelişiyor”
Aralık 2020 tarihli ortak zirvede AB ile pozitif bir havanın yakalandığına ve ikili ilişkilerin de bu eksende ilerlediğine dikkat çeken Bakan Çavuşoğlu, “Aralık zirvesinin sonuçları pozitifti, biz de pozitif adımlar atmaya başladık. Geldiğimiz noktada da düzenli bir diyaloğumuz var Cumhurbaşkanımızın liderliğinde. Aynı şekilde diğer AB ülkelerinin liderliğinde başta Merkel ve Macron olmak üzere. Bizim de muhataplarımız var. Gerek Borell, gerekse Ivan Korcok gibi üye ülkelerdeki dostlarımızla bir diyaloğumuz ve samimi bir çalışmamız var. Önümüzde önemli bir fırsat var. Bu ilişkileri bu pozitif atmosferi, değerlendirip ilerleme kat edebileceğimiz alanlarda somut adımlar atacak mıyız atmayacak mıyız?
Pozitif atmosfer bir noktaya kadar iyi, özellikle de bu alanlarda adım atmak bakımından da faydalı. Ama bunun sürdürülebilir olması için karşılıklı adımları atmamız lazım. Bizim ise AB’den beklentilerimiz gayet sarih. Türkiye üye ülkedir, mektupta da yazdığı gibi. Batı Balkanlar- Türkiye ayırımı yapmak doğru değil, AB’nin kendi müktesebatı ile de çelişiyor. Biz bugüne kadar verdiğimiz sözleri tuttuk, bundan sonra da tutarız, her türlü kriteri yerine getirmeye hazırız. Önümüze siyasi engel çıkmasın. Somut adımlar atma konusunda ise, bizim önümüzdeki süreçte Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesini, modernizasyonunu başarabiliriz. Her iki tarafın da yararına. Görüştüğümüz tüm muhataplarımız da bunu söylüyor. Bir de vize serbestisi ile ilgili konuda somut gelişmeler kaydedebiliriz, bu da bizim elimizde” açıklamasında bulundu.
“Avrupa Birliği’nin zamana oynamaması gerekiyor”
İlerleyen süreçte AB ile nasıl ortak adımlar atılabileceği, ilişkilerin nasıl daha iyiye gidebileceği hakkında çalışmalarını sürdürdüklerini vurgulayan Bakan Çavuoğlu, “Pozitif atmosfer iyi ama artık somut adım atma zamanı. Yani AB’nin zamana oynamaması gerekiyor. Bu üyelik konusu başka bir konu, çok kolay olmadığını ben de biliyorum. AB Bakanlığı ve Başmüzakerecilik de yapmış, Avrupa Konseyi’nde uzun yıllar görev yapmış olarak şu andaki tabloyu biliyorum. Ama mesafe kat edebileceğimiz, iki tarafın da yararına olan konularda bile Avrupa Birliği’nin zamana oynamaması gerekiyor. Bir dost olarak bunu açıkça söylüyorum. Sizin gibi dost ülkelerdeki temsilcilerin buradaki tutumu faydalı olacaktır” dedi.
“Her şeyden önce insani bir dram olduğunu görmezden gelemeyiz”
Suriye’deki iç savaşta 10’uncu yılın dolduğu belirtilerek son gelinen noktanın sorulması üzerine Bakan Çavuşoğlu, “Bugün geldiğimiz noktada iyimser olabileceğimiz noktalar da var. Ama halen karamsar olduğumuz konular da var. İnsani bir dram olduğunu her şeyden önce görmezden gelemeyiz. Bugün 13 milyondan fazla Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bunların yaklaşık 3.6 milyonu bizde yaşıyor. Bugün Suriye’nin kendi toprakları içinde 6 milyona yakın insan evini terk etmiş durumda, yine yaklaşık 5 milyon Suriyeli barınma ihtiyacı var. Bugün Suriye’de yaklaşık 2 buçuk milyon Suriyeli çocuk okula gidemiyor. Bizde de 1 milyon civarında okul çağında Suriyeli çocuk var ve bunların 700 bini okula gidebiliyor. Yani gerçekten insani bir dram var” şeklinde konuştu.
“PKK/YPG terör örgütü, Suriye’nin kuzeydoğusunda DEAŞ terör örgütünün yerini aldı”Türkiye’nin güneyinde Suriye’nin ise kuzeydoğusunda yer alan bölgede PKK/YPG terör örgütünün yer aldığını belirten Çavuşoğlu, “DEAŞ bölücü terör örgütünden Suriye tamamen kurtulmasa bile artık herhangi bir yeri kontrol edemiyor. Ama bölücü terör örgütü PKK/YPG aynı şekilde onun yerini aldı kuzeydoğu Suriye’de. Bu terör örgütüne de maalesef bazı Batılı müttefiklerimiz de destek veriyor. Gerek sahada, gerekse o ülkelerde. Diğer yandan siyasi çözüme yanaşmayan bir rejim var. Bunu anayasa komisyonu toplantılarında da görüyoruz” dedi.
Slovak Bakandan Türkiye’nin kovid-19 ile mücadelesine övgüDışişleri ve Avrupa İşleri Bakanı olduktan sonra Türkiye’ye gerçekleştirdiği ilk ziyaret olduğunu belirten Bakan Korcok, Türkiye’nin NATO’da çok önemli bir müttefikleri olduğunu söyledi. Ayrıca Türkiye’nin AB’ye üye olma konumundaki ülkeler içerisinde de yer aldığını anımsatan Bakan Korcok, Türkiye’nin çok önemli reformlar başlattığını ve bunun Avrupa Birliği için önemli adımlar olduğunu kaydetti. Korcok, Türkiye’nin yaklaşık 4 milyon göçmen ve müttefike ev sahipliği yaptığını belirterek, bundan dolayı özel teşekkürlerini iletti. Korcok, Türkiye’nin kovid-19 pandemisi dönemindeki en başarılı ülkelerden biri olduğunu hatırlatarak, Slovakya’dan tatil için Türkiye’ye gelmek isteyenler için de adımlar atılacağını iletti.
Genel
Turken yöneticilerinden ABD’li siyasetçilere bağış

New York merkezli Turken Vakfı’nın yöneticilerinin lobi faaliyetleri için ABD’li politikacılara bağış yaptığı ortaya çıktı. Bağış yapılan ABD politikacılar arasında eski ABD Dışişleri Bakanı ve Demokratların başkan adayı Hillary Clinton da var.
ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı FARA (Yabancı Temsilcilerin Tescil Yasası-Foreign Agents Registration Act) Kayıt Birimi’nde yer alan resmi beyanda, ABD vatandaşları olan Turken Foundation Inc’nin Yönetim Kurulu Başkanı Behram Turan ve Mali İşler Sorumlusu Memiş Yetim’in ABD’deki politikacılara kendi adlarına yaptıkları bağışlar da yer alıyor.

Turken Foundation Inc Mali İşler Sorumlusu Memiş Yetim, ABD’de başkanlık seçimi için yarışan Demokrat Parti adayı eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın seçim kampanyası için 5 bin 400 dolar bağışta bulundu. Yetim, Clinton’ın yanı sıra New York belediye başkanlığı seçimini kazanan Demokratların adayı eski polis memuru Eric Adams’ın kampanyasına da 2 bin dolar bağış yaptı. Kayıt belgesi Memiş Yetim’in ABD’nin Demokrat Partili Kongre üyesi Gregory W. Meeks için 1000 dolar, New Jersey eyaletine bağlı Chatham bölgesinin Belediye Başkanlığı sonrasında New Jersey Morris Bölge Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen Türk asıllı Amerikan vatandaşı Tayfun Selen için 5 bin 800 dolar bağış yaptığını gösteriyor.

FARA kayıt belgesi, Turken Foundation Inc’nin Yönetim Kurulu Başkanı Behram Turan’ın da Eric Adams için 2 bin, Tayfun Selen için 500 dolar bağış yaptığına işaret ediyor.
Genel
NYT: Fransa yıllarca Haiti’den “bağımsızlık” bedeli altında milyonlarca dolar topladı

Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Haiti, 1804 yılında bir halk ayaklanmasıyla Fransız sömürgecileri ülkeden kovarak bağımsızlık ilan etti. Fransa’nın ise Haiti’ye dönerek bağımsızlığını ilan eden ülkeden tazminat talep etmesi uzun sürmedi. Haiti, on yıllarca kölelikten kurtuluşun tazminatını öderken, yabancı bankalara da borçlanarak ülkenin kalkınması için harcanabilecek büyük miktarı kaybetti.
The New York Times’tan gazeteciler, bağımsızlığından itibaren yabancı güçler, yabancı bankalar ve kendi yozlaşmış liderleri tarafından yağmalanan Haiti’nin bugün geldiği noktayı inceledi. New York Times muhabirleri, arşivlerden topladıkları belgeler ve uzman görüşleriyle altı maddede bugün en yoksul ülkelerden biri olan Haiti’nin neden bu durumda olduğunu derledi.
“Her şeyin başın çifte borç“
1791-1804 yılları arasında yaşanan Haiti Devrimi’yle halk, bir Fransız kolonisi olmaktan kurtulmuş, bağımsızlığını ilan etmişti. Modern tarihin ilk halk kaynaklı başarılı köle isyanından birkaç yıl sonra, 1825 yılında Fransızlar Haiti’ye geri dönmüş, özgürleştirilmiş kölelerden tazminat istemişti.
Fransa’nın talebi, beş yıllık ödemeyle kendilerine 150 milyon Fransız Frankı verilmesiydi. Haiti’nin ödeyebileceğinden çok fazla olan bu miktar karşısında Fransa, ülkeyi bir grup Fransız bankasına borçlanmaya zorladı. Yeni bağımsızlığını ilan eden Haiti, çifte borç karşısında kaldı.
“Borcun Haiti’ye gerçek bedeli“
The New York Times, Haiti’nin 64 yıl boyunca ödediği paranın bugünün parasıyla 560 milyon dolara ulaştığını tespit etti.
Öte yandan bu süreç içinde yaşanan kayıpları 560 milyon doları geçeceği belirtilirken gönderilen her frankın, Haiti’nin kalkınması, vatandaşların kazanması için ayrılacak paraların kaybı anlamına geldiği vurgulandı. Arşiv belgelerinin incelenmesi ve 15 dünyaca ünlü ekonomistle yapılan görüşmelerin sonucunda NYT, Fransa’nın Haiti’ye ödettiği bedelin 21 milyar dolar ile 115 milyar dolar arasında olabileceği sonucuna vardı.
Dünyaca ünlü ekonomist Thomas Pikketty bu durumu “Borç aracılığıyla neo-sömürgecilik” olarak değerlendirirken Haiti’nin devlet inşası sürecinin bu yolla bozulduğunu belirtti.
Fransa’dan gelen çifte borcun, Haiti’yi 100 yıldan uzun sürecek bir borçlar sarmalına soktuğu da vurgulandı.
“Altın bulan Fransız bankası”
Ülkeyi yıkan çifte borçla geçen 50 yılın sonunda Haitililer, ülkenin kendi ulusal bankası olacağı haberini aldı. Öte yandan Avrupa’daki örneklerine bakıldığında ülkenin demir yolları ve fabrikalarını finanse edecek olan Haiti Ulusal Bankası’nın yalnızca ismiyle “Haiti’ye ait” olduğu belirtildi.
Haiti Ulusal Bankası, Paris merkezli Crédit Industriel et Commercial (C.I.C) ve yatırımcılarının bir ürünüydü. Haiti’nin ulusal bankası Paris üzerinden kontrol ediliyor ve Haiti hükûmetinin her işleminde komisyon alınıyordu. Times’ın ulaştığı belgeler Fransız bankası ve yatırımcılarının Haiti’den on milyonlarca dolar aldığını gösterdi.
“ABD, Haiti’ye bir yazar kasa gibi davrandı”
ABD ordusu, 1915 yılında Haiti’yi işgal etti. İşgalin resmi açıklaması Haiti’nin çok yoksul ve kendi aygıtlarıyla bırakılamayacak kadar istikrarsız durumda olmasıydı. Dönemin Dışişleri Bakanı Robert Lasing, işgalin “anarşi ve baskıyı” sonlandıracağını iddia ediyordu.
İşgal sırasında bir grup donanma askeri, Haiti Ulusal Bankası’na girerek 500 bin dolar değerinde altınla çıktı. Günler sonra bu altın Wall Street’te değerlendiriliyordu.
Gelecek yıllar boyunca ABD, Haiti’de baskın güçtü. Bazı tarihçiler ABD işgali döneminde Haiti’nin kalkınmasında önemli adımlar atıldığını söylese de bazıları ABD’nin Haiti’lileri zorla çalıştırdığı, bazı askerlerin işçileri halatla bağladığı örnekler olduğu, Haitililerin hiçbir ücret almadan yolla yaptığını aktarıyor.
ABD’li yetkililer tarafından hazırlanan raporlar, neredeyse 10 yıl boyunca Haiti’nin toplam gelirinin dörtte birinin National City Bank tarafından kontrol edilen borçları ödemekle harcandığını gösteriyor.
“Aradaki bela: Yolsuzluk”
Haitili bir tarihçi olan Georges Michel, pek çok tarihçi gibi Haiti’nin bugün geldiği yoksulluk noktasında dış güçlerin yanı sıra yolsuzluğun da büyük bir rol oynadığını söylüyor.
Tarihçiler, Haiti liderlerinin çoğu zaman kendi çıkarları için ülkenin çıkarlarını sattığını belirtirken seçilmiş yetkililerin radyo programlarında açık bir şekilde rüşvet aldıklarını söyledikleri, oligarkların çok az vergi ödeyerek tekelleştiğini hatırlatıyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, Haiti’nin dünyada yolsuzluğun en fazla olduğu ülkelerden biri olduğunu gösteriyor.
“Fransızların öğretmediği tarih”
Atalarının sömürgecilikten elde ettiklerinden nesillerce faydalanan Fransızlar olsa da Haiti’nin çifte borç dönemini derslerde öğretilmediği belirtildi. The New York Times, Haiti’nin çifte borcundan faydalanan ailelerin yeni kuşaklarından 30 kişiyle yaptıkları konuşmalardan pek çoğunun yaşananları bilmediği sonucuna vardı.
Fransa’nın bu geçmişin üzerini örtmek için çabaladığı belirtilirken Haiti’de de 2003 yılına kadar bu konunun gündeme gelmediği belirtildi.
2003 yılında dönemin başkanı Jean-Bertrand Aristide, Haitililerin Fransa’nın uyguladığı borcu reddettiğini ve tazminat talep ettiğini açıklamıştı. Tazminat için net bir miktar da sunan Aristide, 2004 yılında devrilirken The New York Times’a konuşan eski bir büyükelçi, Aristide’in devrilmesinde pek çok faktör etkili olsa da tazminat talebinin de bir payı olabileceğini söyledi.New York Times: Fransa, Haiti’den aldığı haraçlarla Paris’i inşa etti
Amerika
Biden, hızla ‘topal ördek’ olma yolunda

İçerde ve dışarda sergilediği politikalardan ötürü bugün her 3 seçmenden 2’si Joe Biden’ı ABD Başkanlığına yeniden aday olarak görmek istemiyor.

ABD’nin Ukrayna’daki sözde savaştan ötürü Kiev yönetimine yönelik 40 milyar doları bulan desteği ile küresel ölçekte artan jeopolitik endişeler ve ülke içinde yüksek seyretmeye başlayan enflasyon, Beyaz Saray yönetimine yönelik memnuniyetsizliğe zirve yaptırırken, Başkan Biden’ı da daha görev süresini yarılamadan “topal ördek” haline gelme ihtimaliyle yüz yüze getirmiş durumda.
Kasımda hareket serbestisini yitirebilir
8 Kasım 2022 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi’nin 435 sandalyesi ile 100 üyelik Senato’nun 34 sandalyesi için seçimler yapılacak. 2020 yılında yapılan seçimlerde Demokratlar, Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçilerin 213 sandalyesine karşılık 222’yi bularak çoğunluğu ele geçirmişlerdi. 2022 Mayıs ayı itibarıyla, bu üstünlük 221’e 208 olmuş görünüyor, 6 sandalye ise boşta. Siyasi gözlemciler, ABD başkanları açısından bir ara karne özelliği taşıyan – Kasım ayındaki- Kongre seçimlerinde Demokratların çoğunluğu yitirme ihtimallerinin epey kuvvetli olduğuna dikkat çekiyorlar. Başkan aleyhine esen ters rüzgarlar aynı hızla devam ederse, Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluk Cumhuriyetçilere geçebilir. Demokratlar kontrolü ellerinde tutmak istiyorlarsa Meclis’te sadece üç sandalye kaybetmeyi göze alabilirler. Fazlası, görev süresinin ikinci yarısında Biden’ın hareket serbestisini yitirmesine ve pek çok alanda icraat yapamaz hale gelmesine yol açabilir.
Her eyaletin iki kişiyle temsil edildiği Senato’da ise çoğunluk son seçimlerde az farkla Cumhuriyetçilere geçmişti. An itibarıyla orada denklik var gibi görünüyor. 8 Kasım’daki Senato kısmi yenileme seçimlerinde çoğunluğun Cumhuriyetçilere geçmesi hiç de zor gözükmüyor.
Görev onayı yüzde 41
Biden’ın görev onayı da yüzde 41’e inmiş durumda. Bir diğer deyişle, ABD halkının yüzde 59’u Başkan’ın politikalarına onay vermiyor. CNN tarafından yayınlanan anket, 28 Nisan- 1 Mayıs tarihleri arasında SSRS adlı pazar araştırma şirketi tarafından gerçekleştirildi. Deutsche Welle’ye bakılırsa, Biden’ın popülaritesi, Covid-19 kaynaklı ölümlerdeki artış ve Amerikan ordusunun Afganistan’dan çekilmesinde yaşanan kaotik sürecin etkisiyle 2021 yılı Ağustos ayı ortalarından itibaren düşüşe geçmişti. Amerikalıların Başkan’ın Ukrayna krizini yönetme biçimine de giderek artan itirazları var. Biden’ın Ukrayna Savaşı politikasına onay yüzde 46. Halkın yüzde 54’ü bu politikaları onaylamıyor.
Yüzde 61 adaylığını desteklemiyor
Siyasi gözlemcilerin dikkati çektiği bir diğer husus da Biden’ın 5 Kasım 2024 tarihinde gerçekleştirilecek olan ABD başkanlık seçimlerine -Demokrat Parti’nin adayı olarak katılabilme ve- görev süresini 4 yıl daha uzatma- ihtimalinin neredeyse sıfırlanmış olması.
Bunun en somut göstergesi, sonuçlarına itibar edilen kamuoyu araştırmaları. Rasmussen Reports ile The Heartland Institute tarafından 28 Nisan- 2 Mayıs 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilen kamuoyu araştırması, seçmenlerin yalnızca yüzde 28’inin Joe Biden’ın 2024 Başkanlık Seçimlerine katılmasından yana olduğunu, yüzde 61’inin ise karşı olduğunu ortaya koyuyor. Yüzde 11’lik bir kitle ise bu konuda henüz karar verebilmiş değil. Kısacası ABD’de hemen hemen her 3 kişiden 2’si Biden’ın ikinci dönem adaylığına “hayır” diyor.
1004 seçmenle yürütüldüğü belirtilen araştırmanın sonuçlarına bakılırsa, Başkan’ın politikalarından heyecan duyan ve bu nedenle Biden’ın ABD Başkanlığı için “çok uygun” olduğunu düşünenlerin oranı sadece yüzde 25. “Bir ölçüde uygun” diyenlerin oranı ise yüzde 17. Ankete katılan Cumhuriyetçilerin yüzde 87’si, Bağımsızların yüzde 59’u, Demokratların ise yüzde 20’si Biden’ı tercih edilebilir bir aday olarak görmüyor. Bir diğer deyişle, tüm katılımcıların yüzde 44’ü Biden hakkında “çok olumsuz” görüşe sahip.
Kadınların da desteğini yitirdi
Biden’ın kendisine en yüksek destek bulduğu kesim, yüzde 64 ile siyahlar. Bu oran Hispaniklerde yüzde 43’te kalıyor. Hatırlanacağı gibi, Biden’ın 2020 seçimlerini almasında kadın seçmenlerin çok ciddi bir rolü olmuştu. Bugün kadın seçmenin sadece yüzde 43’ü Biden hakkında olumlu bir kanaate sahip. Yüzde 53’lük bir kitle ise olumsuz bir kanaat bildiriyor.
Ankete katılanların en temel endişe kaynağını ekonomi oluştururken, ardından savaş ve ülke dışında yaşanan krizler geliyor. Zaten The Federal Reserve yetkilileri de Amerikalıların son 40 yılın en yüksek enflasyon oranlarını yaşadığını teyit ediyor. Fed, 22 yılın en büyük faiz artırımına gidiyor. 2021 yılı Kasım ayında ekonominin en önemli ulusal mesele olduğunu düşünenler yüzde 36 iken, bugün bu rakam yüzde 50’ye tırmanıyor.
Gelişmeler böyle olunca, siyasi hayatı 2021 yılı Ocak ayında bittiği düşünülen Donald Trump da yeniden “potaya giriyor.” Anketler, Trump’ın muhtemel Cumhuriyetçi adaylar arasında popülaritesini hâlâ koruduğunu gösteriyor. Dahası, Cumhuriyetçi partinin iki güçlü aday adayının da, Biden’a olası bir seçimde fark atacağı kesinleşiyor. 2024 seçimlerinde olası bir Trump – Biden eşleşmesi olması halinde, seçmenin yüzde 50’si Trump’tan yana oy kullanacağını dile getirirken, Biden diyenlerin oranı yüzde 36’da kalıyor. Biden bir diğer Cumhuriyetçi aday adayı olarak değerlendirilen Florida Valisi DeSantis karşısında da başarılı olacak gibi görünmüyor. Anketler, olası bir DeSantis – Biden eşleşmesi halinde, Biden’ın bu seçimi 46-35 kaybedeceğini söylüyor.
İlerleyen günler ne getirir bilinmez ama, an itibarıyla Joe Biden’ın işi zor görünüyor. Biden, ABD’de 2020 Seçimleri öncesindeki Demokrat Parti adayını belirleyecek ön seçimlerde dördüncü sırada yer alırken; Bernie Sanders’ın adaylığının önünü kesecek hamlelerin devreye sokulmasıyla- eski Başkan Obama’nın eski yardımcısını kayıran müdahaleleri, parti kurultayının (Democratic National Convention) ön seçimlerin devamını yeniden düzenleme yoluna gitmesi, medyanın “tehlikenin farkında mısınız” tarzı Sanders karşıtı söylemleri ve ılımlı adayların yarıştan Biden lehine çekilmeleriyle- kampanyasını başarılı kılabilmişti. Şimdi işler böyle pürüzsüz (!) halledilebilecek gibi görünmüyor.
-
Türkiye4 gün önce
“AKP bankalardaki paralara el koyacak”
-
Sağlık1 hafta önce
Canan Karatay: Midye de yulaf da yemeyin
-
Genel4 gün önce
Erdoğan rejiminin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması için dilekçe hazır
-
Gündem1 hafta önce
Böbreğini satıp, villada uyuşturucu imalathanesi kurdu
-
Amerika4 gün önce
Biden, hızla ‘topal ördek’ olma yolunda
-
Gündem6 gün önce
“Krizden hükumet sorumlu”
-
İngiltere1 hafta önce
İngiltere’de ekonomik kriz derinleşiyor
-
Gündem5 gün önce
Ankara’nın bazı ilçelerinde musluklardan bulanık su aktı
Yorumlar